Beyaz Mantolu Adam 

Beyaz Mantolu Adam, Oğuz Atay’ın kaleminden çıkan modernist hikayenin en önemli örneklerinden biridir. Yazar, eserin baş karakteri olan beyaz mantolu bir adam üzerinden yalnızlaşan bireyin kent yaşamına karşı direnişini konu edinir. Bu yazıda beyaz mantolu adamın kent yaşamına tutunamayışını aidiyetsizlik, yabancılaşma ve iletişimsizlik kavramları üzerinden değerlendireceğim. 

Beyaz mantolu adam, toplum içinde kaybolmuş ve hiçbir yere ait olmayan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Onun bu aidiyetsizliği toplum içinde yer edinmesini zorlaştırmaktadır. Gerçek bir isme dahi sahip değildir. Üzerine giydiği tuhaf, beyaz kadın mantosu ile çağırırlar onu. Belki de en başta o mantoyu giymesinin sebebi insanların dikkatini çekerek onlar arasında bir yer edinme çabası idi. Fakat beyaz mantoyu giymesi zaten toplum tarafından unutulmuş ve bir kenara atılmış o adamı sadece görüntüsü itibariyle görünür hale getirmiştir. Bu görünürlük ise bir kabul ediliş asla değildir. Beyaz mantolu adamının bu görünürlük ile elde ettiği şey, bir aidiyetlik hissi değil aksine aidiyetsizliğin katlanarak onu zor durumlara sokması ve suistimale açık bir pozisyona getirmesi olarak ifade edilebilir.

Bununla beraber beyaz mantolu adamın aidiyetsizliği kent insanına yabancı, yalnız bir bireyin oluşması ile sonuçlandı. Toplumun kadın mantosu giyen bir adamı kabullenemeyişi bireyi önce topluma yabancı hale getirdi daha sonra ise kendi özüne yabancılaştırdı. Kalabalıklar içinde uzun dakikalar yürümesine rağmen kendini yabancı hissetmediği bir an dahi olmadı. Bu kalabalığın içinde yer alan kent insanı, onu tuhaf karşılayarak dilenci, İngiliz, turist gibi sıfatlarla yaftalamaya başladı. 

Aidiyetsizlik ve yabancılaşmadan sonra eserde en çok belirgin olan şey büyük bir iletişim sorunudur. Beyaz mantolu adam, hikaye süresince bir kelam dahi etmez. Topluma karşı kendini açıklama çabası hiç mi hiç yoktur. Belki de sözleriyle kent insanın düşünce biçimini asla değiştiremeyeceğinin farkındadır. Çünkü insanlar öylesine kalıp yargılarla doldur ki bireyi yok sayıp kendi düşüncelerini ön planda tutarlar. Nitekim beyaz mantolu adamın hiçbir fikri alınmadan sıradan bir mağaza müdürü tarafından vitrine canlı manken addedilerek koyulması bireyin şahsına yapılmış en büyük haksızlıklardan birdir. Böyle bir ortamda bireyin kent yaşamına tutunmasını beklemek ise apayrı bir haksızlık olarak değerlendirilebilir. 

Özetle, beyaz mantolu adam bir ötekileştirme ve aykırı olma durumunun hikayesidir. Beyaz mantolu adam adeta bir hayalet gibi kalabalıklar arasında dolaşarak bir yer edinmeye çalışmıştır. İnsanların ön yargıları ve iletişimsizlik ise beyaz mantolu adamın toplum arasında bir edinmeyi bırakın kendi başına bile hayatta kalmasına fırsat tanımamıştır. Toplumun yaptığı psikolojik ve sözlü baskılara dayanamayan beyaz mantolu adam kent yaşamına karşı daha fazla direnemeyerek hikayenin sonunda yaşamına son vermiş ve gerçek bir hayalet kalıbına bürünmüştür. 

Post a Comment

Daha yeni Daha eski